"Sakli-Hristiyan"
Orthodox Hymns in Turkish
07 Kasım
2008 Cuma
ÖN SÖZ
Yeni Din Şehidi Ahmet, iki tane kendine
özgü şehitlik arz ediyor. Bir taraftan, Müslümanlıktan gelerek, Hıristiyanlığı
ve Ortodoksluğu benimseyip kabul etti, ki böyle olaylara çok nadir olarak
rastlandı, hem de, Asya ve Avrupa’da Müslümanlığın yayılıp büyüdüğü bir
zamanda. Diğer taraftan da,
buraya kadar kalmayıp daha ileri de gitti. Kanıyla, Tanrı’nın tek Oğlu İsa
Mesih’e ve Allah’ın sözüne olan imanını gerçek kıldı. İsa Mesih’i inkâr etmeyi
kabul etmedi. Onun için de, evvelden kendi dindaşları olanlar tarafından
işkenceye tâbi tutuldu ve katledildi.
Gelecek nesiller için de, iyi bir şehit ve bir örnek olarak kalmaya devam ediyor. Yani, İsa Mesih’e olan imanda sınır ve engel yoktur. Dünyanın tüm insanlarını kabul etmektedir. Hıristiyanlık da, kendisine gelenlerle, bu dinin dışından oldukları için, daha da sevinmektedir.
Bugünün Hıristiyanları olarak bizler, ne gariptir ki, şehidi, kendi Hıristiyan adıyla arz etme sevincine nail olamıyoruz. Bunun adı, kurtulup muhafaza edilememiştir. Büyük Allah, belki de, Ortodoksluğun ve Hıristiyanlığın dışında da bu yabancı ve Müslüman isminin işitilmesini istemektedir. Bu da, Ortodokslukta, bu dinin dışından ve düşmanlarının bile, hem de iyi bir yerde olabilecekleri gerçeğini meydana çıkarmaktadır.
Şehidin tam yaşam öyküsüne de hâlâ vâkıf değiliz. Yaşadığımız bu yüzeysel ve sabit olmayan yaşantımızda, onun hayatını okuyup kıstas yapma şansına da nail olamıyoruz. Bunun sebebi de, o zaman hakim olan durumdan veya da sebebi bilinemeyen bir şeyden kaynaklanmaktadır. Yoksa, kendi sınıfındakilerden daha düşük seviyede biri olarak addedildiğinden asla değildir.
Ancak bunun bir manası yoktur. Ahmet’in şehitliği Hıristiyanların hayatına girmiştir. Kilisemiz tarafından tanınmaktadır. Bu Azizin tüm hayatının ve şehitliğinin çekirdeği, tacının anlamının ululuğunu gösteriyor.
“Ahmet, herkesten fazla, en iyi iman İsa Mesih’e yakışıyor, diye gür bir sesle bağırdıktan sonra, en büyük taca ve şöhrete nail oldu”.
Yukarıdaki satırlar, küçük üniteler hâlinde yazılmış olan hayatından parçalar vermeğe çalışmaktadır. Böylelikle de, Aziz Ahmet daha çok bilinir bir hâle getirilecektir.
Son olarak da, Hıristiyan âlemini tatmin etmek için de şunu zikretmek yerinde olur kanaatindeyiz ki, bu geçen yılda, Aynaroz’da, kilisemizin ilâhi yazarı olan pek muhterem Gerasimos Mikrayannanitis tarafından, inancımızın Yeni Şehidi Aziz Ahmet hakkında neşide ayini tanzim edilmiştir.
ŞEHİT AHMET
1. SOYU-DİNİ-MESLEĞİ
Yeni Şehit Aziz Ahmet, XVII. yüzyıl ortalarında İstanbul’da doğdu. Κendisi Müslüman’dı.
Meslek olarak defterdarlığın kâtipliğini yapıyor ve Pat-Surunis diye anılırdıŞehit Aziz Ahmet, yukarıdaki kaynakların birincisindeki adı Ahmet’tir. İkinci kaynaktaki adı ise Ahmed kalfadır. (“Ahmed”, Arap dilinde telaffuz edilir). Başka bir kaynağa göre ise, büyük muhasebe defterinin kâtibiydi ve ona başmühür, yani mühür muhafızı da denirdi. (AZİZLERİN YAŞAM ÖYKÜLERİ YAZARI, K. DUKAKİ, Mayıs ayı 3., cilt 5, sayfa 30-31).
Ahmet, Kuran’ın emirlerine uygun olarak evlenmemişti. Fakat, “zevcesi” yerine, Rus kökenli genç bir Hıristiyan Ortodoks cariye tutuyordu. Bu cariye, dinine bağlı bir Hıristiyan’dı. Onun efendisi ve “kocası” ılımlı bir müslümandı. Pazar günleri ve resmî yortularda onun Ortodoksların kilisesine gitmesine izin veriyordu.
(ORTODOKS KİLİSESİ AZİZLERİNİN YAŞAM ÖYKÜLERİ BÜYÜK YAZARINA GÖRE, - yukarıdaki kaynağa bak - Ahmet, evinde, Rus asıllı iki cariye tutuyordu. Genç olanını eş olarak kullanıyor, nasıl olsa evli değildi ki, yaşlı olanı ise hizmetçi. Hizmetçisi olan cariyeye, yortularda, Ortodoksların kilisesine gitmeye izin veriyordu. Bu yaşlı cariye, kiliseden döndüğü vakit, genç cariyeye komünyon ekmeği ve çok defa da kutsal su getiriyordu. Genç cariye, Ahmet’ten hiç çekinmeden komünyon ekmeğini yer ve kutsal suyu da içerdi).
2. Komünyon ekmeği Ahmet’e misk gibi kokuyordu
Ayinden sonra cariye kiliseden eve döndüğü zaman, çok garip bir biçimde, cariye ile konuşurken cariyenin ağzından tarif edilemez misk kokusu çıktığını hissediyordu. Bu çok güzel koku onu düşündürmüştü. Onun için de ısrarla o kokunun nereden geldiğini öğrenmek için hep soruyordu.
“Bana söyler misin, bazen ne yiyorsun da ağzından misk gibi koku çıkıyor?”.
Cariye de olup bitenden haberi olmadığı için, hiçbir zaman özel kokusu olan bir şeyi yemediğini kendisine söylüyordu.
Fakat Ahmet, hiçbir surette buna inanmıyor ve ısrarla bu kokunun nereden geldiğini öğrenmek istiyordu.
O güzel koku karakteristik olup her zaman da aynıydı. “Eş”inin ne yediğini bilemediği ve öğrenemediği için sıkıntısı pek büyüktü. Bir gün, bu güzel kokunun, muhakkak kilisede yediği o komünyon ekmeğinden olduğunu anladı ve ona açıkça şöyle diyerek açıkladı:
“Benim yediğim ve sen de, biz birbirimizle konuşurken onun güzel kokusunu hissettiğin şey, Hıristiyanların kilisesinde ayin bittikten sonra yediğim komünyon ekmeğidir.
Komünyon ekmeği, İsa Mesih tarafından kutsanmış ekmektir. O ekmeği de, komünyon ayini bittiği vakit onu Patrik veya papazlar dindarlara dağıtmaktadırlar. Sana şunu da açıklamam gerekir ki, komünyon ekmeğinden sonra – çok defa - kutsanmış su da içiyorum”.
“Bu garip şey, olamaz, diye cevap verir. Ben senin dediklerine inanmıyorum. Böyle bir mucize nasıl meydana gelebilir?”.
“Genç cariye de ona cevap veriyor ve diyor ki: Dinimiz canlı bir dindir. Biz Hıristiyanlar için, Tanrı’mız İsa Mesih’tir. O Allah’ın Oğlu’dur. O, bizi günahtan kurtarmak için insan oldu ve gökyüzünden yere inmiştir. O, bu dünyada yaşadığı zamanda, sayılamayacak kadar mucizeler yapmıştır. Bilmek ve aklında da tutmak istersen, bunların en önemlisi, bizi sevdiğinden Yahudiler tarafından çarmıha gerildi ve üçüncü günü de yeniden dirildi. İsa Mesih’in yeniden dirilişi, insanlık tarihinde en önemli olaydır. Biz Ortodoks Hıristiyanlarda, İsa Mesih’in gücüyle, mucizeler bugün de devam etmektedirler. İsa Mesih’imizde her şey mümkündür.
Bu komünyon ekmeğindeki tespit ettiğin mucizeye ekleyeceğim şu basit ve net şey de var.
Kilisede çok defa içtiğimiz su - sana garip görünecek - ama o su kutsanmış sudur. Yani bozulmaz, kokuşmaz, ne kadar sene üzerinden geçse de. Kutsanmış su dediğimiz bu su, Patrik veya papazların okudukları dualarla böyle bir özelliğe sahip oluyor. Hem de onu küçük şişeler içinde - takdis için - evlerimizin ikona dolabında tutuyoruz. Uygun olarak onun için hazırlandığımızda da ondan içiyoruz. Bunu da ruhlarımızın ve bedenimizin temizlenmesi için yapıyoruz.
Eğer istersen, bu mucizeyi araştırabilir ve görebilirsin. Bu, inancımızın daha bir canlı mucizesidir. Hele de biz sade insanlar için.
Bu söylediklerimden ötürü beni affedin efendim. Ancak şu kadar uzun zaman ısrar ettiğin için birkaç söz fazla söyledim. İnan bana, dinlerken gösterdiğin ilgiden dolayı etkilendim.
Senin inancını değiştirmek için bunları söylemedim”.
Ahmet bunların hepsini işitir işitmez şaşakaldı. “Dininizde böyle şeyler oluyor mu? Samimi olarak söylüyorum, ben bunları anlayamıyorum”, dedi ve oradan uzaklaştı.
Hıristiyan “aile”sinden işittiklerinin üzerinden günler geçti ve o duyduklarını hep düşündü.
“Acaba bu dediklerinin tümü doğru mudur?”, diye kendi kendine konuşuyordu. “Ama, eğer ben bu işi incelemezsem gerçeği nasıl anlayacağım?”. Duyduklarıma göre, Hıristiyanların dininin ispatları vardır. Bunları araştırıp bulmağa çalışacağım. Allah’ım bana güç ve cesaret ver. Gâvurun kızı, eğer bana yalan söylüyorsan, vay hâlime”. Cariye “eş”ine büyük gizli kararını bir gün açıklamaya karar verdi. “Günler evvel bana söylediğin bu garip olayları inceleyip incelememem gerektiğinin mücadelesini çok yaptım, dedi. Evet, şimdi sana açıklıyorum, bir Pazar günü veya bir yortuda, ayini takip için kiliseye gitmem gerekecek”.
“Efendim, senin bu kararın bana sevinç kaynağı oluyor. Ben seni gerektiği gibi hazırlayacağım”, diye genç cariye cevap verdi. Bu arada gözlerinden yaşlar da akıyordu. Böylece, bir Pazar günü, Hıristiyanların giyindiği gibi giyindi, büyük bir heyecan ve korunma ile, diğer dindaşları tarafından fark edilmemek için, dinî ayini takip etmek için Patrikhanedeki Hıristiyanların kilisesine gitti.
3. Hıristiyanların “başları”nın aydınlanması
Her şeyi bilen ve gören, şefkatli ve merhametli Allah, ki insan ruhlarının derinliklerindekilerini bilir, birinci mucizede Ahmet’in masum niyetini görünce ikinci bir mucize de ekledi. Ve böylece de, Ahmet’i “gerçeği idrak etme”ye yönlendirdi, (A Timotheos, b 4).
Kilisedeki dinî ayini, hayranlıkla ve birçok tereddütle takip ederken, Mihrap Kapısına doğru giden papazı bir an gördü. O papaz, Kilise tabanının üzerine yükseltilmiş ve etrafı da tamamen ışıklı. Patrikten ise, her takdis ettiği Hıristiyan’ın başına doğru ışınların yayıldığını gördü.
Ancak, onu gerçekten sarsan şey, ışınların sadece Hıristiyanların başlarını aydınlatmış olup kendi başına hiçbir ışının gelmemiş olmasıdır. Bu, birkaç defa meydana gelmiş olmasına rağmen, heyecan ve korkuyla tespit ettiği sonuç aynıydı.
“Eş”inin dini hakkında duydukları hemen aklına gelmeye başladı.
“Gerçekten de haklıydı, diye düşündü. Hıristiyanların dini canlıdır. Şimdi hissettiğim sevinç ne büyüktür!”.
Kiliseden çıkarken, gördüğü harika olaylardan dolayı o kadar sarsılmıştı ki, eski Ahmet olmadığını sanıyordu.
4. Ahmet tövbe edip vaftiz oluyor
Bu kerametlerden sonra Ahmet, gördüklerinden ötürü kendinden geçmiş olduğu bir hâlde, İslâm dininden vazgeçip İsa Mesih’e inanması için başka ispat istemiyordu.
Yüzü sevinçten parlıyor bir durumda, biraz da kafası karışmış hâlde, hemen evine döndü. Hıristiyan olan cariyeden hiç sorulmadan, dedi:
“Haklıymışsın! Hıristiyan dini gerçek bir dindir! O canlı bir dindir. Bugün gördüklerimle adamakıllı sarsıldım!”.
Duygulanmış bir vaziyette, ayin esnasında gördüklerini cariyeye anlattı ve onun da Hıristiyan olması için kendisine yardım etmesini istedi.
“Daha fazla karanlıkta kalmak istemiyorum”, diye devam etti. “Gerçek ışığı gördüm! Bana söylediklerine inanıyorum! İsa Mesih’e inanıyorum! Sen’in yanına gelebilmem için bana yardım et İsa Mesih’im! Tövbe ediyorum! İsa Mesih’im, bana şefaat et! Bana göstermiş olduklarına, kalbimin derinliklerinden sana şükranlarımı sunuyorum!”.
Cariye de, “efendim, hiçbir şey için canını sıkma. Gördüğün gibi, Allah sana özel bir sevgi gösterdi. İyi kalpli bir insan olduğun için sana kendini bildirdi. Harika bir usulle seni aydınlattı. Allah’tan ne istersen duanda dile. İman et ve ne istersen olacaktır. Ben, gerçek Allah’ın gücüyle, Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh’un yardımıyla sana elimden geldiğince yardım edeceğim!”. Gökyüzüne doğru bakarak ve ellerini kaldırıp dedi:
“Allah’ım! Efendime karşı gösterdiğin sevgiden dolayı sana şükanlarımı sunmayı bir borç bilirim! Sen’in kutsal ismin adına, ona şefaat et ve onun imanını kuvvetlendir! Allah’ım, benim göz yaşlarımı kabul et ve ben günahkâr kulunu affet! Meryem anam, Tanrı’nın ve âlemin annesi, efendimin kurtuluşu için, sen, insan sevgisiyle dolu olan Oğlu’nla eşimin arasında aracı ol!”.
Ahmet, gerçekten de samimi bir biçimde tövbe etmişti. Günden güne, Hıristiyan olan eşinin de yardımıyla, yeniden dirilmiş olan İsa Mesih’e karşı sarsılmaz bir imana sahip oldu. Artık yakıcı arzusu bir Hıristiyan olmaktı. Vaftiz olmak istiyordu. Patrikhanenin kilisesine gittiği vakit, başının aydınlatılmasını istiyordu. Aynen diğer Hıristiyanların başı aydınlatıldığı gibi. Her ayin esnasında, Patrik oradaki cemaati takdis ederken, Patriğin parmaklarından parıldayan o ilâhi ışıkla aydınlanmak istiyordu.
Böylece bir gün, o bahtiyar kişi, hiçbir tereddütte bulunmdan, sevinç dolu bir hâlde, o bölgenin papazına gitti ve vaftiz olmak istediğini kendisine söyledi.
Papaz, Hıristiyan olma isteğindeki samimiyetini ve sarsılmaz kararını gördükten sonra, onu irşat etti ve Kutsal Teslis adına onu vaftiz yaptı. Vaftiz olduktan sonra, erdemli bir hayat yaşadı. Özel bir sevinçle de komünyon alıyor, kutsanmış sudan içiyor ve komünyon ekmeği yiyordu.
Maalesef, vaftiz esnasında, kendisine hangi Hıristiyan ismin verildiği bilinmemektedir. Bir defa, yeniden doğuşundan sonra, daha önceleri Müslüman olup sonra da yeni Hıristiyan olmuş olan Ahmet, Allah ona inayet edip doğru yola ilettiği için hep duada bulunuyordu. İbadet ederken, kiliseye, Patrikhane kilisesine bir yabancı dinden ve kirli biri olarak gittiği o mübarek günde, aklı hep gördüğü keramet ve mucizelerde dolaşıyordu. Vaftiz edilişinden sonra samimi bir Hıristiyan gibi yaşamış olmasına rağmen ve gizemli bir hayat sürmüş olduğu hâlde, şehit edilişine kadar gizli bir Hıristiyan olarak kaldı. Bugüne kadar, Hıristiyan adının bilinemiyor oluşunun sebebi de – bize göre – bu olsa gerek. Bu olayı çok az kişi biliyordu. Papaz, Hıristiyan cariyesi ve belki de sayılı papaz ve Hıristiyanlar biliyorlardı.
5. İsa Mesih’in Tanrı sıfatını kabul ediyor
Son derece bahtiyar ve “İsa Mesih yanında görünme” arzusuyla yanıp tutuşmuş olan Aziz Ahmet, hayatın bütün hoş ve iyi şeylerini, “toprak gibi, duman gibi ve gölge gibi” görüyordu”.
Şehitliğin ilâhi aşkı, onun kalbini yakıp kavuruyordu. İsa Mesih’e olan sevgisi ve şehitliğin gizemli çekiciliği, onda yenilmez bir güçtü. İsa Mesih ateşli aşığıydı. Kurtarıcı İsa Mesih ile birlikte, kutsal er meydanında ölmeyi arzu ediyordu. Yukarı Kudüs’ü arzuluyor ve insanı seven Kurtarıcısı ile karşılaşmayı çok istiyordu. Azap dolu yolculuğunun kerameti, “sevgiyle icra edilen” (Galatas, V, 6), imana bağlıydı. Hiç günahı olmayan İsa Mesih’in çarmıha gerilip can vermesi, onu adamakıllı sarsmıştı. Eski dinini yeni, gerçek, diniyle mukayese ettiği zaman, aklı bulanıyordu. Büyük üzüntü ve sıkıntı kendisini sarıyordu. Çünkü o, Müslüman aileden dünyaya gelmişti. Ancak, derhal kendine geliyor, sevinç gözyaşları ve minnetle İsa Mesih’e hamdüsena ediyordu. Çünkü İsa Mesih onu, İsa Mesih düşmanı olan Muhammet’in o belirlenemeyen dininden almıştı. Fedakârlık ve kurban olmada, mümkün olduğunca, kurtarıcısı olan İsa Mesih’i taklit etmek istiyordu. Onu işkence korkutmuyordu. Daha evvelki dindaşlarına gerçeği söyleme arzusu vardı. Sonra da onu ister öldürsünler. Gür sesle bağırmak istiyordu, İsa Mesih Allah’tır diye. Yaşayan Allah’ın Oğlu, yol, gerçek ve hayat. İsa Mesih’ten uzak yerde barış ve kurtuluş yoktur.
Ve işte! Mübarek bir günde, Ahmet için büyük işkence saati geldi yanaştı. Bir toplantıda,İstanbul’un Müslüman kodamanları, “dünyada hangi şeyin en büyük şey olduğunu” tartışırlarken, Ahmet’e de sordular. Ahmet’in de o toplantıda yer almış olması, sıradan bir Türk Müslüman’ı olmadığının kanıtıdır ve bunu böyle kabul etmemiz gerekir. O, zengin ve seçkin bir kişiydi. O, İstanbul toplumunun seçkin bir ferdiydi. Nitekim, fikrinin sorulmuş olması da, bunun öneminin altını çiziyor demektir. Yani cevabı dikkate alınacak cinstendi. Ancak, onun din değiştirmiş olup başka bir bakış açısından onlara baktığını nasıl bilebilirlerdi ki?
O, onların sorusunu işitir işitmez, hemen cevap vermedi. Bunu da, hemen o anda, “İsa Mesih’imi reddetmem gerekecek, oysa İsa Mesih’imi o kadar seviyorum ki. Bedenim de tehlikeye girmesin. Medenî bir cesaretle İsa Mesih’e olan imanımı ikrar edeyim ve işkencenin çekilmez acılarına sabredeyim”, gibi düşünceler o anda aklından aniden geçiverdiler.
Allah’ı seven şehit, hiçbir tereddüt etmeden, insan düşmanı olan şeytanın tuzağını yerle bir etti. “Hayır, ben hain olmayacağım, dedi içinden. Ben, Yahuda olmayacağım”. Artık kalbi kendisine ait değildi. Onun kalbi artık İsa Mesih’e aitti. O, bizim kurtuluşumuz için haksız yere çarmıha gerildi.
Yanında olanlardan hiçbiri onun Hıristiyan olduğunu bilmemelerine rağmen, o, sesinin çıktığı kadar şöyle bağırdı:
“Bütün inançların en büyüğü, Hıristiyanların inancıdır”.
Hıristiyan olduğunu itiraf edince, önceki dindaşları, yıldırım tarafından çarpılmış hâle geldiler. Artık hiçbir korku ve endişe etmeden, Müslüman’ların yalan ve hatalarını kontrol etmeye başladı. Kral isim “Hıristiyan” itirafı, İsa Mesih’in tek kilisesine iman ve tüm dogmalarına ölümüne kadar sebat etmesi anlamı taşımaktaydı.
Muzaffer Yeni Şehit, Müslümanlık yanılgısının üzerine saldırdı. Bunu yaparken de, Müslüman’ların öldürücü öfkesini üzerine çekeceğinden emindi. Birinci ve mükemmel bir isim olan “Hıristiyan”, inanç şehitlerinin şanı, kana susamış olan İsa Mesih düşmanlarını çileden çıkardı. Onlar da, oradaki yerel idarecinin emriyle, onu önce tutukladılar, kendisine işkence ettiler ve sonra da, Keaphane Bahçe denilen yerde, 3 Mayıs 1682’de başını kestiler.
Böylece, muzaffer bir savaş marşı ile, “ ben Hıristiyan’ım”, diyerek, kendini kurban etti. İşkence sonucu kendi döktüğü kanını da, Cennetin anahtarı olarak gördü.
Kurtarıcı İsa Mesih’e, mübarek kanını, çekilmez olan acılarını, hazin ölümünü ve başının kesilişini kutsal bir emanet olarak sundu. Böylece de, “hiç solmayan şanlı taca” (A! Petros, V, 4), sahip olarak gökyüzü odalarına girdi.
İtirafçı ve yeni Şehit Ahmet, Allah’ın inayetiyle, azap dolu “dövizlerle”, hiç yıpranmayan bir elbiseye sahip oldu, gökyüzü tacını giydi, inancımızın Yeni Şehitlerine ve şanlı meleklerin safına katıldı.
Ahmet’in kendi rızasıyla kurban edilişi, o kara esir yıllarında, Elen Ortodoks milletine yapılmış büyük bir ikramdı. Hiç şüphe yok ki, onun kurban edilişi, dinde biraz zayıf imanlı olan birçok esir Hıritiyan insanın din değiştirip Müslüman olmasını engelledi. Bunun aksine olarak, düşünce ve yaşam tarzı değişikliğiyle, diğer Müslümanların da Hıristiyan saflarına katılma eğilimini sağladı. Bunu sadece Allah bilir. Bizim bildiğimiz şey, her zaman, örneğin olumlu bir etki yaptığıdır. Tabi, işkenceden ölenlerin listesinde isimleri yazılı değildir. Fakat, hayat kitabında muhakkak yazılıdırlar.
Onun şahadetini anonim-adsız-isimsiz biri yazdı ve Aynaroz’lu Aziz Nikodimos tarafından muhafaza edildi. “Neon Martirologion- Yeni Şehitler Kitabı” adlı eserinde de yazıldı.
Aziz Yeni Şehit Ahmet,in ismi, İoannis Theologos’un, Theodoritos’un Kutsal Vahiy Kitabı’nda da geçer (baskı yılı 1800, sayfa 7). Bunun yanında, İera Moni Dimiovis Kalamatas, manastırındaki el yazmalı eserde de adı geçmektedir. Bir de, Vissarionas Striftompolas’ın notlarında da ismine rastlamaktayız. Aziz Ahmet’in şahadeti 3 Mayıs olarak tescil edilmiştir. Ancak, anısının 24 Aralıkta kutlandığı, (Aralık Ayı Günlük Dualar-İbadetler Kitabı)’nda yazılıdır. Bununla da, Aziz Ahmet’in 3 Mayıs tarihinde şehit olduğu yazılıdır.
KOMÜNYON EKMEĞİ HAKKINDA
EK
Herkes komünyon almağa hazır olmadığı ve bunun için de görüldüğü gibi komünyon ekmeği çaresi bulundu. Kutsal komünyon alamayanlar, kutsanmak için papazdan komünyon ekmeği alabilsinler diye.
Komünyon ekmeği gerçekten de kutsanmış ekmektir. Aziz Germanos’a göre, Meryem ana karnı hükmünde ve Allah’a ikram edildiği içindir.
Çünkü, Meryem anadan nasıl ki bir mükemmel insan, Allah’ın kuzusu (İsa Mesih) dünyaya geldiyse, böylece de, komünyon ekmeği olarak ikram edilenden de ayin esnasında gizlice kutsanmış Kuzu oluyor.
Komünyon ekmeği, yukarıya doğru sunulan parçalardır diyor Aziz Nikolaos.
Hıristiyanlar, komünyon ekmeğinden kutsanmaları için, ayinin bitimine kadar kilisede durmaları gerekir.
Nitekim, Aziz Germanos bununla alâkalı diyor ki:
“Hıristiyanlarda, Meryem ananın bedeni mesabesindeki kutsanmış ekmek dağıtımından ve diğer nimetlerin verilişi, manevi kutsama ve komünyon oluyor, öyle inanılıyor”.
Gelecek nesiller için de, iyi bir şehit ve bir örnek olarak kalmaya devam ediyor. Yani, İsa Mesih’e olan imanda sınır ve engel yoktur. Dünyanın tüm insanlarını kabul etmektedir. Hıristiyanlık da, kendisine gelenlerle, bu dinin dışından oldukları için, daha da sevinmektedir.
Bugünün Hıristiyanları olarak bizler, ne gariptir ki, şehidi, kendi Hıristiyan adıyla arz etme sevincine nail olamıyoruz. Bunun adı, kurtulup muhafaza edilememiştir. Büyük Allah, belki de, Ortodoksluğun ve Hıristiyanlığın dışında da bu yabancı ve Müslüman isminin işitilmesini istemektedir. Bu da, Ortodokslukta, bu dinin dışından ve düşmanlarının bile, hem de iyi bir yerde olabilecekleri gerçeğini meydana çıkarmaktadır.
Şehidin tam yaşam öyküsüne de hâlâ vâkıf değiliz. Yaşadığımız bu yüzeysel ve sabit olmayan yaşantımızda, onun hayatını okuyup kıstas yapma şansına da nail olamıyoruz. Bunun sebebi de, o zaman hakim olan durumdan veya da sebebi bilinemeyen bir şeyden kaynaklanmaktadır. Yoksa, kendi sınıfındakilerden daha düşük seviyede biri olarak addedildiğinden asla değildir.
Ancak bunun bir manası yoktur. Ahmet’in şehitliği Hıristiyanların hayatına girmiştir. Kilisemiz tarafından tanınmaktadır. Bu Azizin tüm hayatının ve şehitliğinin çekirdeği, tacının anlamının ululuğunu gösteriyor.
“Ahmet, herkesten fazla, en iyi iman İsa Mesih’e yakışıyor, diye gür bir sesle bağırdıktan sonra, en büyük taca ve şöhrete nail oldu”.
Yukarıdaki satırlar, küçük üniteler hâlinde yazılmış olan hayatından parçalar vermeğe çalışmaktadır. Böylelikle de, Aziz Ahmet daha çok bilinir bir hâle getirilecektir.
Son olarak da, Hıristiyan âlemini tatmin etmek için de şunu zikretmek yerinde olur kanaatindeyiz ki, bu geçen yılda, Aynaroz’da, kilisemizin ilâhi yazarı olan pek muhterem Gerasimos Mikrayannanitis tarafından, inancımızın Yeni Şehidi Aziz Ahmet hakkında neşide ayini tanzim edilmiştir.
ŞEHİT AHMET
1. SOYU-DİNİ-MESLEĞİ
Yeni Şehit Aziz Ahmet, XVII. yüzyıl ortalarında İstanbul’da doğdu. Κendisi Müslüman’dı.
Meslek olarak defterdarlığın kâtipliğini yapıyor ve Pat-Surunis diye anılırdıŞehit Aziz Ahmet, yukarıdaki kaynakların birincisindeki adı Ahmet’tir. İkinci kaynaktaki adı ise Ahmed kalfadır. (“Ahmed”, Arap dilinde telaffuz edilir). Başka bir kaynağa göre ise, büyük muhasebe defterinin kâtibiydi ve ona başmühür, yani mühür muhafızı da denirdi. (AZİZLERİN YAŞAM ÖYKÜLERİ YAZARI, K. DUKAKİ, Mayıs ayı 3., cilt 5, sayfa 30-31).
Ahmet, Kuran’ın emirlerine uygun olarak evlenmemişti. Fakat, “zevcesi” yerine, Rus kökenli genç bir Hıristiyan Ortodoks cariye tutuyordu. Bu cariye, dinine bağlı bir Hıristiyan’dı. Onun efendisi ve “kocası” ılımlı bir müslümandı. Pazar günleri ve resmî yortularda onun Ortodoksların kilisesine gitmesine izin veriyordu.
(ORTODOKS KİLİSESİ AZİZLERİNİN YAŞAM ÖYKÜLERİ BÜYÜK YAZARINA GÖRE, - yukarıdaki kaynağa bak - Ahmet, evinde, Rus asıllı iki cariye tutuyordu. Genç olanını eş olarak kullanıyor, nasıl olsa evli değildi ki, yaşlı olanı ise hizmetçi. Hizmetçisi olan cariyeye, yortularda, Ortodoksların kilisesine gitmeye izin veriyordu. Bu yaşlı cariye, kiliseden döndüğü vakit, genç cariyeye komünyon ekmeği ve çok defa da kutsal su getiriyordu. Genç cariye, Ahmet’ten hiç çekinmeden komünyon ekmeğini yer ve kutsal suyu da içerdi).
2. Komünyon ekmeği Ahmet’e misk gibi kokuyordu
Ayinden sonra cariye kiliseden eve döndüğü zaman, çok garip bir biçimde, cariye ile konuşurken cariyenin ağzından tarif edilemez misk kokusu çıktığını hissediyordu. Bu çok güzel koku onu düşündürmüştü. Onun için de ısrarla o kokunun nereden geldiğini öğrenmek için hep soruyordu.
“Bana söyler misin, bazen ne yiyorsun da ağzından misk gibi koku çıkıyor?”.
Cariye de olup bitenden haberi olmadığı için, hiçbir zaman özel kokusu olan bir şeyi yemediğini kendisine söylüyordu.
Fakat Ahmet, hiçbir surette buna inanmıyor ve ısrarla bu kokunun nereden geldiğini öğrenmek istiyordu.
O güzel koku karakteristik olup her zaman da aynıydı. “Eş”inin ne yediğini bilemediği ve öğrenemediği için sıkıntısı pek büyüktü. Bir gün, bu güzel kokunun, muhakkak kilisede yediği o komünyon ekmeğinden olduğunu anladı ve ona açıkça şöyle diyerek açıkladı:
“Benim yediğim ve sen de, biz birbirimizle konuşurken onun güzel kokusunu hissettiğin şey, Hıristiyanların kilisesinde ayin bittikten sonra yediğim komünyon ekmeğidir.
Komünyon ekmeği, İsa Mesih tarafından kutsanmış ekmektir. O ekmeği de, komünyon ayini bittiği vakit onu Patrik veya papazlar dindarlara dağıtmaktadırlar. Sana şunu da açıklamam gerekir ki, komünyon ekmeğinden sonra – çok defa - kutsanmış su da içiyorum”.
“Bu garip şey, olamaz, diye cevap verir. Ben senin dediklerine inanmıyorum. Böyle bir mucize nasıl meydana gelebilir?”.
“Genç cariye de ona cevap veriyor ve diyor ki: Dinimiz canlı bir dindir. Biz Hıristiyanlar için, Tanrı’mız İsa Mesih’tir. O Allah’ın Oğlu’dur. O, bizi günahtan kurtarmak için insan oldu ve gökyüzünden yere inmiştir. O, bu dünyada yaşadığı zamanda, sayılamayacak kadar mucizeler yapmıştır. Bilmek ve aklında da tutmak istersen, bunların en önemlisi, bizi sevdiğinden Yahudiler tarafından çarmıha gerildi ve üçüncü günü de yeniden dirildi. İsa Mesih’in yeniden dirilişi, insanlık tarihinde en önemli olaydır. Biz Ortodoks Hıristiyanlarda, İsa Mesih’in gücüyle, mucizeler bugün de devam etmektedirler. İsa Mesih’imizde her şey mümkündür.
Bu komünyon ekmeğindeki tespit ettiğin mucizeye ekleyeceğim şu basit ve net şey de var.
Kilisede çok defa içtiğimiz su - sana garip görünecek - ama o su kutsanmış sudur. Yani bozulmaz, kokuşmaz, ne kadar sene üzerinden geçse de. Kutsanmış su dediğimiz bu su, Patrik veya papazların okudukları dualarla böyle bir özelliğe sahip oluyor. Hem de onu küçük şişeler içinde - takdis için - evlerimizin ikona dolabında tutuyoruz. Uygun olarak onun için hazırlandığımızda da ondan içiyoruz. Bunu da ruhlarımızın ve bedenimizin temizlenmesi için yapıyoruz.
Eğer istersen, bu mucizeyi araştırabilir ve görebilirsin. Bu, inancımızın daha bir canlı mucizesidir. Hele de biz sade insanlar için.
Bu söylediklerimden ötürü beni affedin efendim. Ancak şu kadar uzun zaman ısrar ettiğin için birkaç söz fazla söyledim. İnan bana, dinlerken gösterdiğin ilgiden dolayı etkilendim.
Senin inancını değiştirmek için bunları söylemedim”.
Ahmet bunların hepsini işitir işitmez şaşakaldı. “Dininizde böyle şeyler oluyor mu? Samimi olarak söylüyorum, ben bunları anlayamıyorum”, dedi ve oradan uzaklaştı.
Hıristiyan “aile”sinden işittiklerinin üzerinden günler geçti ve o duyduklarını hep düşündü.
“Acaba bu dediklerinin tümü doğru mudur?”, diye kendi kendine konuşuyordu. “Ama, eğer ben bu işi incelemezsem gerçeği nasıl anlayacağım?”. Duyduklarıma göre, Hıristiyanların dininin ispatları vardır. Bunları araştırıp bulmağa çalışacağım. Allah’ım bana güç ve cesaret ver. Gâvurun kızı, eğer bana yalan söylüyorsan, vay hâlime”. Cariye “eş”ine büyük gizli kararını bir gün açıklamaya karar verdi. “Günler evvel bana söylediğin bu garip olayları inceleyip incelememem gerektiğinin mücadelesini çok yaptım, dedi. Evet, şimdi sana açıklıyorum, bir Pazar günü veya bir yortuda, ayini takip için kiliseye gitmem gerekecek”.
“Efendim, senin bu kararın bana sevinç kaynağı oluyor. Ben seni gerektiği gibi hazırlayacağım”, diye genç cariye cevap verdi. Bu arada gözlerinden yaşlar da akıyordu. Böylece, bir Pazar günü, Hıristiyanların giyindiği gibi giyindi, büyük bir heyecan ve korunma ile, diğer dindaşları tarafından fark edilmemek için, dinî ayini takip etmek için Patrikhanedeki Hıristiyanların kilisesine gitti.
3. Hıristiyanların “başları”nın aydınlanması
Her şeyi bilen ve gören, şefkatli ve merhametli Allah, ki insan ruhlarının derinliklerindekilerini bilir, birinci mucizede Ahmet’in masum niyetini görünce ikinci bir mucize de ekledi. Ve böylece de, Ahmet’i “gerçeği idrak etme”ye yönlendirdi, (A Timotheos, b 4).
Kilisedeki dinî ayini, hayranlıkla ve birçok tereddütle takip ederken, Mihrap Kapısına doğru giden papazı bir an gördü. O papaz, Kilise tabanının üzerine yükseltilmiş ve etrafı da tamamen ışıklı. Patrikten ise, her takdis ettiği Hıristiyan’ın başına doğru ışınların yayıldığını gördü.
Ancak, onu gerçekten sarsan şey, ışınların sadece Hıristiyanların başlarını aydınlatmış olup kendi başına hiçbir ışının gelmemiş olmasıdır. Bu, birkaç defa meydana gelmiş olmasına rağmen, heyecan ve korkuyla tespit ettiği sonuç aynıydı.
“Eş”inin dini hakkında duydukları hemen aklına gelmeye başladı.
“Gerçekten de haklıydı, diye düşündü. Hıristiyanların dini canlıdır. Şimdi hissettiğim sevinç ne büyüktür!”.
Kiliseden çıkarken, gördüğü harika olaylardan dolayı o kadar sarsılmıştı ki, eski Ahmet olmadığını sanıyordu.
4. Ahmet tövbe edip vaftiz oluyor
Bu kerametlerden sonra Ahmet, gördüklerinden ötürü kendinden geçmiş olduğu bir hâlde, İslâm dininden vazgeçip İsa Mesih’e inanması için başka ispat istemiyordu.
Yüzü sevinçten parlıyor bir durumda, biraz da kafası karışmış hâlde, hemen evine döndü. Hıristiyan olan cariyeden hiç sorulmadan, dedi:
“Haklıymışsın! Hıristiyan dini gerçek bir dindir! O canlı bir dindir. Bugün gördüklerimle adamakıllı sarsıldım!”.
Duygulanmış bir vaziyette, ayin esnasında gördüklerini cariyeye anlattı ve onun da Hıristiyan olması için kendisine yardım etmesini istedi.
“Daha fazla karanlıkta kalmak istemiyorum”, diye devam etti. “Gerçek ışığı gördüm! Bana söylediklerine inanıyorum! İsa Mesih’e inanıyorum! Sen’in yanına gelebilmem için bana yardım et İsa Mesih’im! Tövbe ediyorum! İsa Mesih’im, bana şefaat et! Bana göstermiş olduklarına, kalbimin derinliklerinden sana şükranlarımı sunuyorum!”.
Cariye de, “efendim, hiçbir şey için canını sıkma. Gördüğün gibi, Allah sana özel bir sevgi gösterdi. İyi kalpli bir insan olduğun için sana kendini bildirdi. Harika bir usulle seni aydınlattı. Allah’tan ne istersen duanda dile. İman et ve ne istersen olacaktır. Ben, gerçek Allah’ın gücüyle, Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh’un yardımıyla sana elimden geldiğince yardım edeceğim!”. Gökyüzüne doğru bakarak ve ellerini kaldırıp dedi:
“Allah’ım! Efendime karşı gösterdiğin sevgiden dolayı sana şükanlarımı sunmayı bir borç bilirim! Sen’in kutsal ismin adına, ona şefaat et ve onun imanını kuvvetlendir! Allah’ım, benim göz yaşlarımı kabul et ve ben günahkâr kulunu affet! Meryem anam, Tanrı’nın ve âlemin annesi, efendimin kurtuluşu için, sen, insan sevgisiyle dolu olan Oğlu’nla eşimin arasında aracı ol!”.
Ahmet, gerçekten de samimi bir biçimde tövbe etmişti. Günden güne, Hıristiyan olan eşinin de yardımıyla, yeniden dirilmiş olan İsa Mesih’e karşı sarsılmaz bir imana sahip oldu. Artık yakıcı arzusu bir Hıristiyan olmaktı. Vaftiz olmak istiyordu. Patrikhanenin kilisesine gittiği vakit, başının aydınlatılmasını istiyordu. Aynen diğer Hıristiyanların başı aydınlatıldığı gibi. Her ayin esnasında, Patrik oradaki cemaati takdis ederken, Patriğin parmaklarından parıldayan o ilâhi ışıkla aydınlanmak istiyordu.
Böylece bir gün, o bahtiyar kişi, hiçbir tereddütte bulunmdan, sevinç dolu bir hâlde, o bölgenin papazına gitti ve vaftiz olmak istediğini kendisine söyledi.
Papaz, Hıristiyan olma isteğindeki samimiyetini ve sarsılmaz kararını gördükten sonra, onu irşat etti ve Kutsal Teslis adına onu vaftiz yaptı. Vaftiz olduktan sonra, erdemli bir hayat yaşadı. Özel bir sevinçle de komünyon alıyor, kutsanmış sudan içiyor ve komünyon ekmeği yiyordu.
Maalesef, vaftiz esnasında, kendisine hangi Hıristiyan ismin verildiği bilinmemektedir. Bir defa, yeniden doğuşundan sonra, daha önceleri Müslüman olup sonra da yeni Hıristiyan olmuş olan Ahmet, Allah ona inayet edip doğru yola ilettiği için hep duada bulunuyordu. İbadet ederken, kiliseye, Patrikhane kilisesine bir yabancı dinden ve kirli biri olarak gittiği o mübarek günde, aklı hep gördüğü keramet ve mucizelerde dolaşıyordu. Vaftiz edilişinden sonra samimi bir Hıristiyan gibi yaşamış olmasına rağmen ve gizemli bir hayat sürmüş olduğu hâlde, şehit edilişine kadar gizli bir Hıristiyan olarak kaldı. Bugüne kadar, Hıristiyan adının bilinemiyor oluşunun sebebi de – bize göre – bu olsa gerek. Bu olayı çok az kişi biliyordu. Papaz, Hıristiyan cariyesi ve belki de sayılı papaz ve Hıristiyanlar biliyorlardı.
5. İsa Mesih’in Tanrı sıfatını kabul ediyor
Son derece bahtiyar ve “İsa Mesih yanında görünme” arzusuyla yanıp tutuşmuş olan Aziz Ahmet, hayatın bütün hoş ve iyi şeylerini, “toprak gibi, duman gibi ve gölge gibi” görüyordu”.
Şehitliğin ilâhi aşkı, onun kalbini yakıp kavuruyordu. İsa Mesih’e olan sevgisi ve şehitliğin gizemli çekiciliği, onda yenilmez bir güçtü. İsa Mesih ateşli aşığıydı. Kurtarıcı İsa Mesih ile birlikte, kutsal er meydanında ölmeyi arzu ediyordu. Yukarı Kudüs’ü arzuluyor ve insanı seven Kurtarıcısı ile karşılaşmayı çok istiyordu. Azap dolu yolculuğunun kerameti, “sevgiyle icra edilen” (Galatas, V, 6), imana bağlıydı. Hiç günahı olmayan İsa Mesih’in çarmıha gerilip can vermesi, onu adamakıllı sarsmıştı. Eski dinini yeni, gerçek, diniyle mukayese ettiği zaman, aklı bulanıyordu. Büyük üzüntü ve sıkıntı kendisini sarıyordu. Çünkü o, Müslüman aileden dünyaya gelmişti. Ancak, derhal kendine geliyor, sevinç gözyaşları ve minnetle İsa Mesih’e hamdüsena ediyordu. Çünkü İsa Mesih onu, İsa Mesih düşmanı olan Muhammet’in o belirlenemeyen dininden almıştı. Fedakârlık ve kurban olmada, mümkün olduğunca, kurtarıcısı olan İsa Mesih’i taklit etmek istiyordu. Onu işkence korkutmuyordu. Daha evvelki dindaşlarına gerçeği söyleme arzusu vardı. Sonra da onu ister öldürsünler. Gür sesle bağırmak istiyordu, İsa Mesih Allah’tır diye. Yaşayan Allah’ın Oğlu, yol, gerçek ve hayat. İsa Mesih’ten uzak yerde barış ve kurtuluş yoktur.
Ve işte! Mübarek bir günde, Ahmet için büyük işkence saati geldi yanaştı. Bir toplantıda,İstanbul’un Müslüman kodamanları, “dünyada hangi şeyin en büyük şey olduğunu” tartışırlarken, Ahmet’e de sordular. Ahmet’in de o toplantıda yer almış olması, sıradan bir Türk Müslüman’ı olmadığının kanıtıdır ve bunu böyle kabul etmemiz gerekir. O, zengin ve seçkin bir kişiydi. O, İstanbul toplumunun seçkin bir ferdiydi. Nitekim, fikrinin sorulmuş olması da, bunun öneminin altını çiziyor demektir. Yani cevabı dikkate alınacak cinstendi. Ancak, onun din değiştirmiş olup başka bir bakış açısından onlara baktığını nasıl bilebilirlerdi ki?
O, onların sorusunu işitir işitmez, hemen cevap vermedi. Bunu da, hemen o anda, “İsa Mesih’imi reddetmem gerekecek, oysa İsa Mesih’imi o kadar seviyorum ki. Bedenim de tehlikeye girmesin. Medenî bir cesaretle İsa Mesih’e olan imanımı ikrar edeyim ve işkencenin çekilmez acılarına sabredeyim”, gibi düşünceler o anda aklından aniden geçiverdiler.
Allah’ı seven şehit, hiçbir tereddüt etmeden, insan düşmanı olan şeytanın tuzağını yerle bir etti. “Hayır, ben hain olmayacağım, dedi içinden. Ben, Yahuda olmayacağım”. Artık kalbi kendisine ait değildi. Onun kalbi artık İsa Mesih’e aitti. O, bizim kurtuluşumuz için haksız yere çarmıha gerildi.
Yanında olanlardan hiçbiri onun Hıristiyan olduğunu bilmemelerine rağmen, o, sesinin çıktığı kadar şöyle bağırdı:
“Bütün inançların en büyüğü, Hıristiyanların inancıdır”.
Hıristiyan olduğunu itiraf edince, önceki dindaşları, yıldırım tarafından çarpılmış hâle geldiler. Artık hiçbir korku ve endişe etmeden, Müslüman’ların yalan ve hatalarını kontrol etmeye başladı. Kral isim “Hıristiyan” itirafı, İsa Mesih’in tek kilisesine iman ve tüm dogmalarına ölümüne kadar sebat etmesi anlamı taşımaktaydı.
Muzaffer Yeni Şehit, Müslümanlık yanılgısının üzerine saldırdı. Bunu yaparken de, Müslüman’ların öldürücü öfkesini üzerine çekeceğinden emindi. Birinci ve mükemmel bir isim olan “Hıristiyan”, inanç şehitlerinin şanı, kana susamış olan İsa Mesih düşmanlarını çileden çıkardı. Onlar da, oradaki yerel idarecinin emriyle, onu önce tutukladılar, kendisine işkence ettiler ve sonra da, Keaphane Bahçe denilen yerde, 3 Mayıs 1682’de başını kestiler.
Böylece, muzaffer bir savaş marşı ile, “ ben Hıristiyan’ım”, diyerek, kendini kurban etti. İşkence sonucu kendi döktüğü kanını da, Cennetin anahtarı olarak gördü.
Kurtarıcı İsa Mesih’e, mübarek kanını, çekilmez olan acılarını, hazin ölümünü ve başının kesilişini kutsal bir emanet olarak sundu. Böylece de, “hiç solmayan şanlı taca” (A! Petros, V, 4), sahip olarak gökyüzü odalarına girdi.
İtirafçı ve yeni Şehit Ahmet, Allah’ın inayetiyle, azap dolu “dövizlerle”, hiç yıpranmayan bir elbiseye sahip oldu, gökyüzü tacını giydi, inancımızın Yeni Şehitlerine ve şanlı meleklerin safına katıldı.
Ahmet’in kendi rızasıyla kurban edilişi, o kara esir yıllarında, Elen Ortodoks milletine yapılmış büyük bir ikramdı. Hiç şüphe yok ki, onun kurban edilişi, dinde biraz zayıf imanlı olan birçok esir Hıritiyan insanın din değiştirip Müslüman olmasını engelledi. Bunun aksine olarak, düşünce ve yaşam tarzı değişikliğiyle, diğer Müslümanların da Hıristiyan saflarına katılma eğilimini sağladı. Bunu sadece Allah bilir. Bizim bildiğimiz şey, her zaman, örneğin olumlu bir etki yaptığıdır. Tabi, işkenceden ölenlerin listesinde isimleri yazılı değildir. Fakat, hayat kitabında muhakkak yazılıdırlar.
Onun şahadetini anonim-adsız-isimsiz biri yazdı ve Aynaroz’lu Aziz Nikodimos tarafından muhafaza edildi. “Neon Martirologion- Yeni Şehitler Kitabı” adlı eserinde de yazıldı.
Aziz Yeni Şehit Ahmet,in ismi, İoannis Theologos’un, Theodoritos’un Kutsal Vahiy Kitabı’nda da geçer (baskı yılı 1800, sayfa 7). Bunun yanında, İera Moni Dimiovis Kalamatas, manastırındaki el yazmalı eserde de adı geçmektedir. Bir de, Vissarionas Striftompolas’ın notlarında da ismine rastlamaktayız. Aziz Ahmet’in şahadeti 3 Mayıs olarak tescil edilmiştir. Ancak, anısının 24 Aralıkta kutlandığı, (Aralık Ayı Günlük Dualar-İbadetler Kitabı)’nda yazılıdır. Bununla da, Aziz Ahmet’in 3 Mayıs tarihinde şehit olduğu yazılıdır.
KOMÜNYON EKMEĞİ HAKKINDA
EK
Herkes komünyon almağa hazır olmadığı ve bunun için de görüldüğü gibi komünyon ekmeği çaresi bulundu. Kutsal komünyon alamayanlar, kutsanmak için papazdan komünyon ekmeği alabilsinler diye.
Komünyon ekmeği gerçekten de kutsanmış ekmektir. Aziz Germanos’a göre, Meryem ana karnı hükmünde ve Allah’a ikram edildiği içindir.
Çünkü, Meryem anadan nasıl ki bir mükemmel insan, Allah’ın kuzusu (İsa Mesih) dünyaya geldiyse, böylece de, komünyon ekmeği olarak ikram edilenden de ayin esnasında gizlice kutsanmış Kuzu oluyor.
Komünyon ekmeği, yukarıya doğru sunulan parçalardır diyor Aziz Nikolaos.
Hıristiyanlar, komünyon ekmeğinden kutsanmaları için, ayinin bitimine kadar kilisede durmaları gerekir.
Nitekim, Aziz Germanos bununla alâkalı diyor ki:
“Hıristiyanlarda, Meryem ananın bedeni mesabesindeki kutsanmış ekmek dağıtımından ve diğer nimetlerin verilişi, manevi kutsama ve komünyon oluyor, öyle inanılıyor”.
----------------------
Ήταν μωαμεθανός και ζούσε στην
Κωνσταντινούπολη . Βαπτίσθηκε κρυφά και έγινε χριστιανός. Σε κάποια επίσημη
συζήτηση, πού έγινε με μορφωμένους μωαμεθανούς, ισχυρίστηκε ότι ή μόνη αληθινή
θρησκεία είναι ή Χριστιανική . Καταγγέλθηκε στις τούρκικες αρχές, συνελήφθη και
απαγχονίστηκε στις 3 Μαΐου 1682 στο Κεάτχανε Μπαξέ της Κωνσταντινούπολης.
ΑΠΟ ΤΟ ΒΙΟ ΤΟΥ AΓΙΟΥ ΑΧΜΕΤ ΤΟΥ
ΝΕΟΜΑΡΤΥΡΟΣ.
ΘΑΥΜΑΤΑ ΜΕ ΤΟ ΑΚΤΙΣΤΟ ΦΩΣ.
ΑΠΟΚΑΛΥΨΕΙΣ ΣΤΟΝ AΓΙΟ ΑΠΟ ΤΟ ΘΕΟ.
ΘΑΥΜΑΤΑ ΜΕ ΤΟ ΑΚΤΙΣΤΟ ΦΩΣ.
ΑΠΟΚΑΛΥΨΕΙΣ ΣΤΟΝ AΓΙΟ ΑΠΟ ΤΟ ΘΕΟ.
…Ό 'Αχμέτ δεν είχε νυμφευθεί, σύμφωνα με τις διατάξει του Κορανίου, άλλά στη θέση της "συζύγου" κρατούσε μία νέα 'Ορθόδοξη Χριστιανή αιχμάλωτη, Ρωσικής καταγωγής. Ή σκλάβα αύτή ήταν ευσεβής Χριστιανή. Ό αφέντης και "σύζυγός" της, όντας μετριοπαθής μωαμεθανός, της επέτρεπε τις Κυριακές και επίσημες γιορτές νά πηγαίνει στην εκκλησία των 'Ορθοδόξων.
Κατά τον ΜΕΓΑ ΣΥΝΑΞΑΡΙΣΤΗ ΤΗΣ ΟΡΘΟΔΟΞΟΥ ΕΚΚΛΗΣΙΑΣ , ο 'Αχμέτ ατό σπίτι του είχε δύο Χριστιανές σκλάβες, Ρωσίδες. Τη νέα, την είχε ως σύζυγο, μία και ήταν άγαμος και την ηλικιωμένη ως υπηρέτρια. στην τελευταία επέτρεπε νά πηγαίνει τις γιορτές στην εκκλησία των 'Ορθοδόξων. Αύτή, όταν επέστρεφε ατό σπίτι έφερνε και στη νέα αντίδωρο και πολλές φορές αγιασμό. Ή νέα, χωρίς καμία προφύλαξη από τον 'Αχμέτ έτρωγε το αντίδωρο και έπινε τον αγιασμό).
Το αντίδωρο ευωδίαζε στον Αχμέτ
Όταν εκείνη επέστρεφε στο σπίτι από το ναό, μετά τη θεία λειτουργία, όλως παραδόξως, ο 'Αχμέτ, αισθανόταν νά βγαίνει, καθώς μιλούσε μαζί της, από το στόμα της άρρητη εύωδία. Ή εύωδία αύτή τον είχε προβληματίσει, γι' αυτό και ζητούσε επιμόνως νά μάθει από πού προερχόταν.
«Θα ήθελα νά μου πεις, της έλεγε, τι τρώγεις μερικές φορές και ευωδιάζει το στόμα σου;».
Αύτή, μη γνωρίζοντας το συμβαινόμενο, τού απαντούσε, ότι δεν έτρωγε ποτέ κάτι, πού νά είχε κάποια ιδιαίτερη εύωδία.
Ό 'Αχμέτ όμως, με κανένα λόγο δεν μπορούσε νά πιστέψει, γι' αυτό και επέμενε να μάθει από πού προερχόταν αύτή ή παράξενη εύωδία.
Ή μοσχοβολιά ήταν χαρακτηριστική και ή ίδία πάντοτε. Ή στενοχώρια του ήταν μεγάλη, γιατί δεν μπορούσε νά μάθει τι έτρωγε ή «σύζυγός» του. Μία ήμέρα, πού κατάλαβε κι αύτή, ότι ή εύωδία οπωσδήποτε προερχόταν από το αντίδωρο πού έτρωγε στην Εκκλησία, τού εξήγησε καθαρά, λέγοντας: «αυτό πού τρώγω και αισθάνεσαι εσύ εύωδία, όταν συζητάμε, δεν είναι τίποτε άλλο, παρά το αντίδωρο πού παίρνω στην 'Εκκλησία των Χριστιανών, όταν τελειώνει ή θεία λειτουργία.
Το αντίδωρο είναι αγιασμένο ψωμί από το Χριστό, πού το μοιράζει ο Πατριάρχης ή-οι ιερείς στους πιστούς, όταν τελειώνει το μυστήριο της θείας Ευχαριστίας. Πρέπει ακόμη νά σου διευκρινίσω, ότι μετά το αντίδωρο - πολλές φορές - πίνω και αγιασμό».
«αυτό το παράδοξο - της άπαντα - είναι αδύνατο! 'Εγώ δεν πιστεύω στα λεγόμενά σου! Πώς μπορεί νά συμβεί ένα τέτοιο θαύμα;».
«Ή θρησκεία μας, τού απάντησε, ή νέα, είναι ζωντανή. Για μας τούς Χριστιανούς, Θεός μας, είναι ο Χριστός. Είναι ο γιος τού Θεού, πού κατέβηκε άπ' τον ουρανό και έγινε άνθρωπος Για νά μας σώσει από την αμαρτία. 'Όταν ζούσε στη γη έκανε αμέτρητα θαύματα. το σπουδαιότερο, το όποίο και πρέπει, αν θέλεις νά κρατήσεις στο μυαλό σου, είναι ότι, από αγάπη Για μας, σταυρώθηκε άδικα από τούς 'Εβραίους και την τρίτη ήμέρα αναστήθηκε. Ή Ανάστασή Του είναι το μεγαλύτερο γεγονός στην ιστορία της ανθρωπότητας. Σ' εμάς τούς Ορθοδόξους Χριστιανούς, με τη δύναμη του Χριστού τα θαύματα συνεχίζονται και σήμερα. στο Χριστό μας όλα είναι δυνατά.
Στο θαύμα, πού διαπίστωσες τόσες φορές με το αντίδωρο, έχω νά προσθέσω και ένα άλλο' πιο απλό και ξεκάθαρο.
Το νερό πού πίνουμε πολλές φορές στην εκκλησία - Θα σου φανεί παράδοξο - είναι αγιασμένο. Δηλαδή δεν αλλοιώνεται, δε βρωμίζει, όσα χρόνια κι αν περάσουν. το νερό αυτό, πού εμείς το λέμε αγιασμό, απόκτα αύτή την ιδιότητα, μετά από ειδικές ευχές πού διαβάζει ο Πατριάρχης η οι 'Ιερείς. Μάλιστα, το κρατάμε σε μπουκαλάκια για ευλογία - στα εικονοστάσια των σπιτιών μας και πίνουμε, αφού προετοιμασθούμε κατάλληλα, προς καθαρισμό ψυχών και σωμάτων.
Το θαύμα τούτο, αν θέλεις, μπορείς νά το δεις και νά το ερευνήσεις. Είναι ένα ακόμα ζωντανό θαύμα της πίστεώς μας, κυρίως, για μας τούς απλοϊκούς.
Συγχώρα με, αφέντη μου, γι' αυτά πού σου είπα, άλλ' επειδή επέμενες τόσον καιρό, είπα δύο λόγια παραπάνω. Πίστεψέ με, παρασύρθηκα από το ενδιαφέρον πού τ' άκουγες. δεν τα είπα για νά αλλάξω την πίστη σου».
Ό Αχμέτ, μόλις άκουσε όλα αυτά, έμεινε κατάπληκτος. «Συμβαίνουν τέτοια πράγματα στη θρησκεία σας; Ειλικρινά, εγώ δεν μπορώ νά τα καταλάβω», είπε και απομακρύνθηκε.
Πέρασαν ήμέρες και νύχτες αρκετές, χωρίς νά παύσει νά σκέπτεται, όσα άκουσε από τη Χριστιανή «σύζυγό» του. «Νά 'ναι, άραγε σωστά όλα αυτά πού μου ανέφερε», μονολογούσε. «Άλλά, αν δεν ερεύνησε, πώς Θα μάθω την αλήθεια;». Ή θρησκεία των Χριστιανών, άπ' ότι άκουσα έχει αποδείξεις. Θα ψάξω, λοιπόν, νά τις βρω. 'Αλλάχ, δώσε μου κουράγιο και δύναμη! Αλίμονο σου, γκιαούρισσα, αν μου λες ψέματα!» Μία ήμέρα αποφάσισε νά ανακοινώσει το μυστικό του, τη μεγάλη του απόφαση, στη σκλάβα «σύζυγό» του. «Πάλεψα πολύ μέσα μου, της είπε, αν Θα έπρεπε νά ερευνήσω γι αυτά τα παράδοξα πού μου είπες πρό καιρού. Λοιπόν, τώρα, σου ανακοινώνω, ότι πρέπει μια Κυριακή η γιορτή, νά πάω στην Εκκλησία, κατά την ώρα της λειτουργίας».
«Ή απόφασή σου αύτή αφέντη μου, με γεμίζει χαρά. 'Εγώ Θα σε ετοιμάσω, όπως πρέπει», απήντησε ή νέα, ενώ δάκρυα κύλησαν από τα μάτια της. Έτσι, μια Κυριακή, αφού ντύθηκε, όπως ντύνονταν οι Χριστιανοί, γεμάτος περιέργεια και με μεγάλη προφύλαξη, για νά μην γίνει αντιληπτός από τούς
ομόθρησκους του, πήγε στην 'Εκκλησία των Ορθοδόξων Χριστιανών, στο Πατριαρχείο, για νά παρακολουθήσει τη θεία λειτουργία.
Ό «φωτισμός των κεφαλών των Χριστιανών»
Ο Δεσπότης τού Παντός και φιλεύσπλαχνος Κύριος, ο Όποίος γνωρίζει τα μύχια της ψυχής των ανθρώπων, βλέποντας την αγαθή ψυχή τού 'Αχμέτ, στο πρώτο θαύμα, πρόσθεσε και δεύτερο' και έτσι τον οδήγησε «εις επίγνωσιν αληθείας» (Α' Τιμ. β' 4).
Καθώς, λοιπόν, βρισκόταν στο Ναό και παρακολουθούσε τη θεία λειτουργία, με ξεχωριστό θαυμασμό και αναρίθμητες απορίες, είδε, σε μία στιγμή, τον ιερέα, καθώς πήγαινε προς την Ωραία Πύλη, «υπερυψωμένων υπεράνω του δαπέδου τής Εκκλησίας και ολόφωτων», τον δέ Πατριάρχη νά «εκπέμπει» από τα δάκτυλά του, οσάκις ευλογούσε τούς Χριστιανούς, φωτεινές ακτίνες, πού έπεφταν επάνω στα κεφάλια τους.
Εκείνο όμως, πού πραγματικά τον συγκλόνισε, ήταν το ότι, οι ακτίνες φώτιζαν μόνο τα κεφάλια των Χριστιανών και δέ φώτιζαν το δικό του κεφάλι. Παρ' ότι αυτό συνέβη δύο - τρεις φορές, το αποτέλεσμα, πού με αγωνία και δέος διαπίστωνε, ήταν το ίδιο.
Αμέσως, ήλθαν στο. μυαλό του, όλα όσα είχε ακούσει από τη «σύζυγό» του περί της πίστεώς της.
«'Αλήθεια, σκεπτόταν, είχε δίκαιο. Είναι ζωντανή ή θρησκεία των Χριστιανών. τι χαρά είναι αύτή πού αισθάνομαι τώρα!»
Βγαίνοντας από την εκκλησία, τόσο είχε συγκλονισθεί με όλα τα θαυμαστά πού είχε δει, ώστε νόμιζε ότι δεν ήταν ο παλαιός Αχμέτ.
Ο Αχμέτ μετανοεί και βαπτίζεται.
Μετά τα θαύματα αυτά, ο Αχμέτ, συνεπαρμένος - όπως ήταν - δεν ήθελε άλλες αποδείξεις για νά πιστέψει στο Χριστό και νά απαρνηθεί τη μωαμεθανική θρησκεία.
Επέστρεψε - αμέσως - στο σπίτι του, αναστατωμένος κάπως, άλλά με πρόσωπο πού έλαμπε από χαρά. Χωρίς νά ρωτηθεί καν από τη Χριστιανή δούλη του, είπε:
«Είχες δίκιο! Ή Χριστιανή θρησκεία, είναι ή αληθινή θρησκεία! Είναι ζωντανή! Συνταράχθηκα με αυτά πού είδα σήμερα!».
Συγκινημένος της εξιστόρησε τα όσα παράδοξα είδε κατά τη θεία λειτουργία και την παρακάλεσε νά τον βοηθήσει νά γίνει και αυτός Χριστιανός.
«Δέ θέλω νά μείνω άλλο στο σκοτάδι», συνέχισε. «Είδα φως αληθινό! Πιστεύω σ' ότι μου είπες! Πιστεύω στο Χριστό! Βοήθησέ με, Χριστέ μου, νά 'ρθω κοντά Σου! Μετανοώ! Ελέησέ με Χριστέ. Σ' ευχαριστώ, για όσα μου έδειξες, από τα βάθη της ψυχής μου!»
«'Αφέντη μου», απάντησε εκείνη, «μη στενοχωρείσαι για τίποτε. Ό Κύριος, άπ' ότι είδες σου έδειξε ξεχωριστή αγάπη. σου αποκαλύφθηκε, γιατί έχεις καλή καρδιά. σε φώτισε με τρόπο θαυμαστό. 'Ό,τι θέλεις άπ' Αυτόν νά το ζητάς στην προσευχή σου. Eχε πίστη και θα γίνει ότι επιθυμείς! 'Εγώ, με τη δύναμη του αληθινού Θεού, του Πατρός και του γιου και του Άγίου Πνεύματος, Θα σε βοηθήσω όσο μπορώ!» και κοιτάζοντας προς τον Ουρανό, με χέρια υψωμένα, είπε:
«Σ' ευχαριστώ Κύριε, για την αγάπη Σου προς τον αφέντη μου! Ελέησέ Τον και τόνωσε την πίστη του στο ευλογημένο όνομά Σου! Δέξου τα δάκρυά μου Κύριε και συγχώρησέ με την αμαρτωλή. Παναγία μου, Μητέρα του Θεού και του κόσμου, μεσίτευε στον γιο σου, τον φιλάνθρωπο, για τη σωτηρία του αφέντη μου!».
Ό 'Αχμέτ - πράγματι - μετανόησε ειλικρινά. Ήμέρα με την ήμέρα, βοηθούμενος και από τη δούλη του Χριστιανή απέκτησε ακράδαντη πίστη στον ενσαρκωθέντα και άναστάντα Χριστό. Διακαής του πόθος ήταν νά γίνει Χριστιανός. Νά βαπτισθεί. Hθελε νά φωτίζεται, όταν Θα πήγαινε στην 'Εκκλησία του Πατριαρχείου, το κεφάλι του, όπως και το κεφάλι των Χριστιανών, από εκείνο το θεϊκό φως, πού«εκπέμπεται» από τα δάκτυλα του Πατριάρχη, οσάκις ευλογεί τούς πιστούς, κατά τη θεία λειτουργία.
Έτσι, μία ήμέρα, ο μακάριος, χωρίς κανένα δισταγμό, γεμάτος χαρά, πήγε κρυφά στον ιερέα της περιοχής του και ζήτησε νά βαπτισθεί.
Ό 'Ιερέας, αφού είδε την ειλικρινά μετάνοιά του και την ακλόνητη πίστη του και απόφασή του νά γίνει Χριστιανός, τον κατήχησε και μετά τον βάπτισε εις το όνομα της Άγίας Τριάδος. Μετά τη βάπτισή του έζησε βίο ενάρετο και με ιδιαίτερα χαρά και συγκίνηση κοινωνούσε τα Άχραντα Μυστήρια και λάμβανε αντίδωρο και αγιασμό.
Δυστυχώς, δέ διασώθηκε πoιο χριστιανικό όνομα του δόθηκε κατά το μυστήριο του Βαπτίσματος. Πάντως, μετά την αναγέννησή του, ο νεοφώτιστος, πρώην μωαμεθανός, δοξολογούσε τον Κύριο, διότι τον είλκυσε με τη χάρη του και τον οδήγησε στην ορθή πίστη. Ό νους του, όταν προσευχόταν, μετεωρίζετο και ζούσε, καθαρά και ζωντανά, τα θαύματα πού αξιώθηκε νά δει, την εύλογη μένη εκείνη ήμέρα πού εκκλησιάσθηκε, ως αλλόθρησκος και μολυσμένος στον 'Ιερό Ναό του Πατριαρχείου. Καίτοι μετά το βάπτισμά του έζησε ως πιστός Χριστιανός, έχοντας μυστηριακή ζωή, εν τούτοις μέχρι τού μαρτυρίου του παρέμεινε ως κρυπτοχριστιανός. Αυτός είναι και ο λόγος -κατά τη γνώμη μας - πού δέ διασώθηκε μέχρι σήμερα το Χριστιανικό του όνομα. Αυτό το γνώριζαν ελάχιστοι. Ό 'Ιερέας, ή Χριστιανή σκλάβα του και ενδεχομένως μετρημένοι κληρικοί και Χριστιανοί.
Ομολογεί τη Θεότητα του Χριστού.
Ο παμμακάριστος, φλoγισθείς από το πόθο «της εν Χριστώ θεώσεως» έβλεπε όλα τα τερπνά της ζωής και ωραία της γης «ως χώμα ως καπνό και σκιάν».
Ό θείος έρωτας τού μαρτυρίου κατέφλεγε την καρδιά του. Ανίκητη μυστική έλξη προς το μαρτύριο, ή αγάπη του προς τον Κύριο. Φλογερός εραστής τού θείου Νυμφίου, επιθυμούσε νά αποθάνει στην ιερή παλαίστρα, νά ενωθεί με τον Σωτήρα Χριστό. Νοσταλγούσε την 'Άνω 'Ιερουσαλήμ και βιαζόταν νά συναντήσει το φιλάνθρωπο Λυτρωτή. το θαύμα της μαρτυρικής πορείας οφειλόταν στην πίστη «την δι' αγαπης ενεργoυμένη» (Γαλάτ. ε. 6). Ή σταυρική θυσία τού αναμάρτητου Θεανθρώπου τον είχε συναρπάσει. Συγκρίνοντας την παλαιά του πίστη, με τη νέα, την αληθινή, θόλωνε το μυαλό του. αισθανόταν μεγάλη στενοχώρια, άλλά και λύπη, γιατί είχε γεννηθεί από μωαμεθανούς γονείς. 'Αμέσως όμως, συνερχόταν και με δάκρυα χαράς και ευγνωμοσύνης, δοξολογούσε και ευχαριστούσε τον Χριστό, πού με πολύ αγάπη και έλεος τον απέσπασε από την αχαρακτήριστη θρησκεία του αντίχριστου Μωάμεθ. και ήθελε νά μιμηθεί, κατά το δυνατό, τον Σωτήρα του, στη θυσία. δεν τον φόβιζε το μαρτύριο. Είχε πόθο νά πει στους πρώην ομοθρήσκους του την 'Αλήθεια κι ας τον σκότωναν. Hθελε νά βροντοφωνήσει, ότι ο Χριστός είναι Θεός, ο υιός του Θεού του ζώντος, ή οδός, ή αλήθεια και ή Ζωή και ότι, μακριά από τον Χριστό δεν υπάρχει ειρήνη και σωτηρία.
Και νά! μία ευλογημένη ήμέρα, σημαίνει για τον 'Αχμέτ τη μεγάλη ώρα του μαρτυρίου. σε μία συγκέντρωση πού συζητούσαν οι μεγιστάνες μωαμεθανοί της Κωνσταντινουπόλεως, «περί του τι είναι το μεγαλύτερο πράγμα εις τον κόσμον», ρώτησαν και τον 'Αχμέτ. για νά ευρίσκεται δέ και ο 'Αχμέτ σε μια τέτοια συγκέντρωση, πρέπει νά
δεχθούμε, ότι ο Αχμέτ δεν ήταν ένας τυχαίος Τούρκος μουσουλμάνος. Ήταν μεγιστάνας, πλούσιος. Ήταν εκλεκτό μέλος της κοινωνίας της Κωνσταντινουπόλεως. αυτό άλλωστε επισημαίνει και Τι γνώμη πού του ζητήθηκε, ότι δηλαδή Τι απάντησή του ήταν υπολογίσιμοι, σεβαστή. Άλλά, πώς μπορούσαν νά φαντασθούν ότι αυτός είχε αλλαξοπιστήσει και τούς έβλεπε από άλλη οπτική γωνία;
Λοιπόν, μόλις άκουσε την ερώτησή τους, δεν απήντησε αμέσως. Κι αυτό, γιατί αστραπιαία πέρασε απ' το μυαλό του Τι σκέψη «πρέπει νά αρνηθώ τον Χριστό μου, πού τόσο αγαπώ και νά μην κινδυνεύσει το σαρκίο μου ή νά ομολογήσω ευθαρσώς την πίστη μου σ' Αυτόν και νά υπομείνω τα αφόρητα βάσανα τού μαρτυρίου;»
Ό θεοφόρος Μάρτυς, δίχως κανένα δισταγμό, συνέτριψε την παγίδα τού μισάνθρωπου διαβόλου. «'Όχι, είπε μέσα του, δεν Θα γίνω προδότης. Δέ Θα γίνω Ιούδας», Ή καρδιά του, πλέον, δεν ανήκε στον ίδιο. Άνηκε σ' Εκείνον, πού σταυρώθηκε άδικα και έχυσε το αίμα Του για τη σωτηρία τη δική μας.
Καίτοι κανείς δέ γνώριζε από τούς γύρω του ότι είναι Χριστιανός, έβαλε μια φωνή, όσο δυνατά μπορούσε:
«Μεγαλωτάτη από όλα είναι ή πίστη των Χριστιανών».
Ή ομολογία του, ότι είναι Χριστιανός, κεραυνοβόλησε τούς πρώην ομοθρήσκους του. Χωρίς, πια, κανένα φόβο, άρχισε νά ελέγχει το ψεύδος και την πλάνη των μωαμεθανών. Ή ομολογία του βασιλικού ονόματος«Χριστιανός», σήμαινε την πίστη του και τη μέχρι θανάτου έμμονή του σ' όλα τα δόγματα της Μιας 'Εκκλησίας του Χριστού.
Ό νικηφόρος Μάρτυς επιτέθηκε κατά της πλάνης του μουσουλμανισμού, βέβαιος ότι Θα προκαλούσε το φονικό μένος των μωαμεθανών. το «πρώτο και εξαίρετο όνομα Χριστιανός» ή δόξα των Μαρτύρων της πίστεως, εξαγρίωσε τούς αιμοδιψείς και αντίχριστους πρώην ομοθρήσκους του, οι όποίοι, κατόπιν διαταγής του τοπικού άρχοντα, αφού τον συνέλαβαν, τον βασάνισαν και τον αποκεφάλισαν στις 3 Μάιου του έτους 1682 μ.Χ., στην τοποθεσία πού ονομαζόταν Κεαπχανέ - Μπαξέ.
Έτσι, με το νικητήριο παιάνα «είμαι Χριστιανός», προσέφερε τον εαυτό του θυσία, βλέποντας ως κλειδί του Παραδείσου το" μαρτυρικό του αίμα.
Προσέφερε, ως ιερή παρακαταθήκη στο Σωτήρα Χριστό το κόψιμο της κεφαλής του, το τίμιό του αίμα, τούς αφόρητους πόνους, το βίαιο θάνατο και εισήλθε στα ουράνια δώματα, έχοντας αιώνιο στέμμα «τον αμαράντινων της δόξης στέφανο» (Α! Πέτρου, ε' 4).
Ό Ομολογητής και Μάρτυς 'Αχμέτ, εμφανίζοντας, με τη" θεία χάρη τα μαρτυρικά«συναλλάγματα» κληρονόμησε άφθαρτο ένδυμα, φόρεσε ουράνιο στέφανο και εντάχθηκε στην ένδοξη χορεία των αγγέλων, των Νεομαρτύρων της Πίστεώς μας.
Ή εκούσια θυσία του Μάρτυρος' Αχμέτ, υπήρξε μεγάλη προσφορά για το Ελληνορθόδοξο γένος, κατά τούς χρόνους εκείνους της μαύρης σκλαβιάς. Χωρίς αμφιβολία, το μαρτύριό του παρεμπόδισε πολλούς χλιαρούς στην πίστη..,.. υπόδουλους Χριστιανούς- νά αλλαξοπιστήσουν, νά εξισλαμιστούν.
ΕΚΔΟΣΕΙΣ Ο ΑΠΟΣΤΟΛΟΣ ΒΑΡΝΑΒΑΣ
πηγή: http://orthodoxia.forumup.gr/about913-orthodoxia.html
Etiketler: Υasam aziz - (Bίοι Ανδρών Αγίων)
Anastasia dedi ki...
Turkcesini de
okuyun
http://www.oodegr.com/tourkika/synaksaristis/agios_axmet1.htm
http://www.oodegr.com/tourkika/synaksaristis/agios_axmet1.htm
Kaydol: Kayıt
Yorumları (Atom)
Google Clock